HİSTERİK
Sabahın erken saatlerinde şişkin gözlerle zemini izleyerek yürüdüğüm yollarda birtakım duygular kafamın içinde günahlarından arınmamasına rağmen makinadaki çamaşırlar gibi dönüp duruyordu. Yanımdan geçip giden insanlar, göz göze gelip gözümü kaçırdığım adamlar, gelmeyen otobüs ve her gün yeniden yürüdüğüm o yol ...
Savaşlara, doğal afetlere ve kayıplara maruz kalmadan neden dünya başına yıkılmış gibi hissederdi ki insan? Neden duyguları bu denli boğardı onu, midesi bu kadar bulanır, hayatı kusmak isterdi o zemine. Ağlayarak kurtulabilecekken yüklerinden neden sıkardı kendini, neden bu denli titrerdi bedeni?
Söylenmemiş sözler, gereksiz kıskançlıklar, aceleci tavırlar, tat kaçıran söylemler, histerik davranışlar... Neden bu kadar küçüktü kalbi ve neden kendini parçalamak isteyecek kadar öfkeli ve memnuniyetsizdi?
Aynaya bakınca gördüğü çirkin yüzü, hayal kırıklığına uğratan kuru teni, daha da memnuniyetsiz hissettirirdi. Her gün aynı yolu yürümek, aynı süreçlere maruz kalmak, yetişememek ve yetiştirememek, kendi doğrusuna ayak uydurmaya çalışırken, takılıp düşmek... Ne memnun edebilirdi bu histerik insanı? Ağlamak kurtaracaktır belki onu ama ağlayamamak bir yük gibi yüklenirdi hiç güç sahibi olamamış omuzlarına. Geçmişinden, şu anından kurtulmak istemek, daha iyi olma çabasına girmek, yetinmemek ve yetinmeyi bilememek...Bir yük gemisinin bile kaldıramayacağı en ağır yükler gibi gelir ve batırırdı tüm varlıklarını, en derine...
Ruhunun sırtına vurulmuş duygu kamçısının izleriyle bir anın esiriydi insan.
Sağlıksız öğünleri, tutturamadığı düzeni, sürekli dinlediği gereksiz insanların gereksiz öğütleri... Kimin haddineydi onun ruhuna laf etmek ve nasıl cesaret edebilirlerdi, birini fiziksel acından kaçınarak boğmaya...?Küçücük kalbimi ellerine kan bulaşmadan kırmaya...
Hatice Dağ
