İNSANIN KENDİ KARANLIĞIYLA YÜZLEŞMESİ
İnsan bazen hayatın tam ortasında durur, etrafında her şey akarken içinde bir sessizlik büyür.Ne tam bir mutsuzluk ne de tam bir huzur… Sanki ruh, anlamını kaybetmiş bir melodiyi hatırlamaya çalışır gibi.
İnsan bazen hayatın tam ortasında durur, etrafında her şey akarken içinde bir sessizlik büyür.Ne tam bir mutsuzluk ne de tam bir huzur… Sanki ruh, anlamını kaybetmiş bir melodiyi hatırlamaya çalışır gibi.
İnsanın sadece bir bedenden ibaret olmaması ne garip şey. Adı bile konulamayacak sayısız hislerin muhatabıdır; hüzünlenmek gibi mesela, sonra kendini umut ediyor bulmak bir secdede. Ellerini açıp susmak uzunca. Sebebini bilmeden gülümsemek kırgınlıklar dolusu. Hep bir arayışın içinde buluyor kendini; bir aradığı var, maddi değil, ki maddenin put yapıldığı bu çağda onu bulmak zor olmazdı böyle.
“Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan”
(İsmet Özel)
Aşk, bazen en masum anlarda başlar. Küçük bir bakış, bir tebessüm, kalbin en derin köşelerine işler. Ama aşkın en acımasız yanı, en masum anlarda bile yıllarca insanı esir edebilmesidir.
Bir zamanlar, ufak bir doğum günü hediyesi vardı: deniz kadar özgür bir yunusun işlendiği bir kolye. Kalabalığın içinde veremedim; kalbim, ellerim kadar titriyordu. Sessiz bir köşede, kimsenin görmeyeceği bir yerde uzattım. O kısa sarılma ve ellerimin tutulduğu an… işte o an, kalbime ömürlük bir iz bıraktı. Masum bir arkadaşça dokunuş, yıllarca unutulmayacak bir ağırlık hâline dönüştü.
Hayat dediğimiz şey, sadece hatalardan ibaret değil aslında. İnsan bazen yanılır, düşer, yanlış yapar. Ama önemli olan, o yanlışlardan ders çıkarıp aynı yere bir daha takılmamaktır. Ben de bu zamana kadar hatalar yaptım, kimi büyük, kimi küçük… Ama hepsinden sonra daha dikkatli olmayı, daha özenli yaşamayı öğrendim.
Yalnızlık… Soğuk bir odada, kapının ardında unutulmuş bir sandalye gibi bekler. Kimsenin fark etmediği bir köşe, kimsenin dönüp bakmadığı bir yüz. Kalabalığın tam ortasında bile, insanın içine sinsice çöken bir sessizliktir o. Belki de en kötüsü, kimsenin yokluğu değil, kimsenin varlığının sana dokunmamasıdır.
Uzun süredir içimde bir boşluk taşıyorum. Ne kadar gülmeye çalışsam da, kalbimin derinliklerinde hep bir eksiklik, hep bir ağırlık var. Mutsuzluk öyle bir şey ki, bazen günler geçiyor, aylar geçiyor ama o hep yanı başımda kalıyor. İnsan bir noktadan sonra, mutsuzluğun kendi parçası olduğuna inanmaya başlıyor.
Largehetto, moderato, vivace, prestissimo... Ya da daha basit hali ile "tik, tik, tik, tik, tik..." "Ölçü" ve "düzen". Bu ses başladığında tezcanlı olmak nafile, yavaşlamak ise imkansız!
Sevmek, arınıştır tüm kirlerden. Direniştir tüm kötülüklere. Bağlanıştır yaşama umutla.
Göremedi beni, herkes gibi.
Ölüme hep biraz kırgınım aslında. Hiç beklemediğim bir anda gelip evimize girdiği için… Eğer bu hissin bir adı olsaydı, adı boşluk olurdu.
asbu.edu.tr' yi kullanarak çerezlere izin vermiş olursunuz.